- Yeşil Büyüme Haftalık Bülten
- Posts
- Yeşil Büyüme Haftalık Bülten - 139
Yeşil Büyüme Haftalık Bülten - 139
Değerli okuyucularımız,
Yeşil Büyüme Haftalık Bülten ekibi olarak, Ekim 2022’den bugüne kadar 139 hafta boyunca Türkiye'nin kurumsal sürdürülebilirlik alanındaki en kapsamlı bilgi kaynağını sizlere ücretsiz ulaştırdık.
Bültenlerin derslerde öğrencilerle paylaşıldığını, şirket içi yazışmalarda yönetici özeti ve referans olarak kullanıldığını ve sektör uzmanlarının verimliliğini artırdığını görmek bizleri mutlu etti. Bültenimizin sektörde bu denli değer yaratması, sunduğumuz içeriğin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.
Bu değerin bir karşılığı olarak bültenimiz, önümüzdeki haftadan itibaren ayda yalnızca ~100 TL (3$) veya yıllık abonelikte ~1000 TL (30$) karşılığında sizlerle olmaya devam edecek.
Bu 100 TL karşılığında;
Ayda en az 4 adet bülten okuyacak,
Ekibimizin yabancı dillerdeki makaleleri inceleyerek oluşturduğu Türkçe analizlere erişebilecek,
Kurumsal sürdürülebilirlikte en güncel gelişmeleri yorumlayabilecek,
Yayınlanan en yeni analiz ve raporlara erişebilecek,
Regülasyonlardaki gelişmeleri geç kalmadan öğrenmeye devam edebileceksiniz.
Abonelik sürecine geçmek istemeyen okuyucularımız, bültenin ücretsiz versiyonunda kalabilecekler.
Ücretsiz versiyonda:
Her hafta bültendeki makalelerden bir tanesine erişim sağlayabilir,
Yabancı dildeki kaynaklara yönlendiren bağlantılara ulaşabilirsiniz.
İlginiz ve anlayışınız için şimdiden teşekkürler.
Keyifli okumalar!
Bu bültende ele aldığımız başlıca konular şu şekilde;
Türkiye'nin Kritik Mineraller Listesi Yayımlandı
TSRS'lerde Orantılılık İlkesi
TNFD’den Doğa Bildirimleri İle İlgili Dört Yeni Sektörel Kılavuz
İklim Değişikliğinin Ekonomik Yansımaları
AB, Net Sıfır Sanayi Yasası İçin Dört Yeni İkincil Mevzuat Çıkarttı
Avrupa’da Fosil Yakıt Kullanımının Azalmasındaki Faktörler
ÖNE ÇIKAN KONU
Türkiye'nin Kritik Mineraller Listesi Yayımlandı

Fosil yakıt kullanımından çıkılmaya -en azından azaltılmaya- çalışıldığı bu dönemde ülkelerin kendini yeni bir gerçekliğe hazırladığını görüyoruz: kritik mineraller.
Yenilenebilir enerji teknolojilerinin oldukça hız kazanmasıyla birlikte eski fosil yakıt bağımlılıklarına ek olarak yeni bağımlılıklar ortaya çıkıyor. Elektrikli araçlardan güneş panellerine kadar birçok üründe kullanılan mineraller, kısa zamanda kendi tedarik zinciri yapılarını oluşturdular ve bu tedarik yapısı kaçınılmaz şekilde bazı ülkelerde yoğunlaşmış durumda. Baktığımızda bakırda Şili, kobaltta Demokratik Kongo Cumhuriyeti, platin grubu elementlerde Rusya, nadir toprak elementlerinde ise Çin’in en büyük üreticiler olduğunu görüyoruz. Bu durum elbette uluslararası ilişkilerin önemli değişkenlerinden biri olmaya aday ve ülkeler de doğal olarak bu ‘new normal’ durumuna ayak uydurmaya çalışmaktalar.
Kritik mineraller konusunda ülkelerin birçok hazırlığı var ancak bunların arasından bizi en çok ilgilendirenlerinden biri de, oluşturan kritik mineral listeleri. Halihazırda birçok ülkenin kritik olarak değerlendirdikleri mineralleri sınıflandırdıkları listeleri mevcut. Podcast’imizi dinleyenler hatırlayacaktır, Kasım ayında Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) da kendi kritik mineral listesini hazırlamıştı. Ancak Türkiye’de 2024 sonu itibarıyla böyle bir çalışma mevcut değildi.
Ancak artık ülkemizde de bu konuda bir liste yapılmış durumda. T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, ülkemiz açısından kritik ve stratejik madenleri listelediği bir rapor hazırladı.
Rapor elbette kapsamı gereği kritik minerallere sadece sürdürülebilirlik veya yenilenebilir enerji açısından yaklaşmıyor; savunma sanayii açısından stratejtik öneme sahip bazı mineraller de listede. Ayrıntı verecek olursak raporda; AB, ABD, Japonya ve Avustralya gibi önde gelen ülkelerin kullandıkları metodoloji takip edilerek ülkemiz için kritik olduğuna karar verilen 37 madenin kritiklik puanları hesaplanmış ve bu madenler ‘yüksek önem taşıyan’, ‘önemli’ ve ‘potansiyel kritik madenler’ olarak sınıflandırılmış.
Bu değerlendirmenin nasıl yapıldığına kısaca bir göz atalım:
İlk adım olarak, küresel öneme sahip 63 maden aday maden olarak belirlenmiş. Bu belirleme yapılırken; ithalat-ihracat rakamları, Herfindahl-Hirschman İndeksi, daha önce yapılan çalışmalar ve küresel kritik ve stratejik maden listeleri dikkate alınmış.
Aday madenler arasından, hesaplama verileri net olarak elde edilebilen 37 maden için kritiklik puanı hesaplanmış. Bu hesaplamada; tedarik riski, fiyat riski, talep riski, geri dönüşüm riski ve potansiyel risk gibi faktörlerin değerlendirilmesi söz konusu.
Her bir risk kategorisi içindeki alt kategoriler (örneğin, tükenme süresi, rezerv yoğunluğu, fiyat değişikliği) için puanlar belirlenmiş. Bu puanlar, ağırlıklandırma faktörleri kullanılarak tek bir kritiklik skorunda toplanmış. Örneğin; tedarik, fiyat ve talep risklerinin her birinin toplam puana katkısı %25 iken, geri dönüşüm riskinin katkısı %20 ve potansiyel riskin katkısı %5.
Madenlerin dış ticaret verileri (ithalat ve ihracat rakamları) ayrı olarak incelenmiş. İthalat bedeli yüksek olan madenler (dışa bağımlılık riski) ve ihracat geliri yüksek olan madenler (potansiyel refah kaybı riski) ayrıca puanlanmış. İhracat puanları kritiklik puanına %10, ithalat puanları ise %20 etki edecek şekilde hesaplamaya dahil edilmiş.
Nihai Puan Değerlendirmesi: Tüm değerlendirmeleri ortak bir noktada buluşturmak için risk puanlaması (%70), ihracat puanı (%10) ve ithalat puanı (%20) ağırlıklandırılarak nihai puan hesaplanmış.

Ülkemiz İçin Kritik ve Stratejik Madenlerin Değerlendirmesinde Kullanılan Kritiklik Alt Kategorileri
Bu nihai puanlama sonucunda ise madenler üç gruba ayrılıyor:
Yüksek Öneme Sahip Kritik Madenler: 16 puan ve üzeri olan madenler (lityum, gümüş, titanyum, demir, manganez, çinko, bakır, alüminyum).
Önemli Kritik Madenler: 10-16 puan arası olan madenler (nikel, nadir toprak elementleri, kömür, paladyum, kobalt, bizmut, arsenik, molibden, galyum, kurşun, kadmiyum, indiyum, germanyum, niyobyum, kalay, cıva, antimuan, barit ve grafit).
Potansiyel Kritik Madenler: 10 puandan az olan madenler (berilyum, florit, krom, bor, platin, manyezit, feldspat, kaolen, trona ve bentonit)
Y🌎RUM: Ülkemiz fosil yakıtlara yüksek bağımlılığı yüzünden ekonomik ve siyasi açıdan oldukça zorlanan bir ülke. Elbette yenilenebilir enerji teknolojilerinin gelişi ile her şey güllük gülistanlık olmayacaktır ancak kartların yeniden dağıtıldığını söylemek bir nebze olsa da mümkün. Ancak oyuna geç kalmamak da bir o kadar önemli. O açıdan, planlarını yapmış ve önceliklerini belirlemiş bir Türkiye’nin, coğrafyasının da avantajını kullanarak yenilenebilir enerji alanında önde gelen bir ülke konumuna ulaşması temennimiz.
SEKTÖREL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
TNFD Dört Yeni Sektörel Kılavuz Yayımladı

Şirketlerin iklimle ilgili konuları iş ve karar süreçlerine nasıl dahil edecekleri konusu, geride bıraktığımız son iki senenin sürdürülebilirlik alanındaki belki de en önemli konusuydu. Sürdürülebilirlik raporlaması alanında yürürlüğe giren ISSB (ülkemizde TSRS adıyla) ve ESRS’lerle birlikte artık iklim bildirimlerinin olgunlaştığını söyleyebiliriz.
Uluslararası mekanizmaların son dönemde üzerinde çalıştığı yeni konu ise doğa bildirimleri. Gerçi biz neredeyse bir senedir bu konunun önem kazanmakta olduğunu söyleyerek gelişmeleri haber vermeye çalışıyoruz ama doğa bildirimleri konusunda hala gidilecek yol olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İklim bildirimleri söz konusu olduğunda halihazırdaki mimarinin kurulmasında öncülük eden kurum TCFD’ydi. TCFD görevini yaptıktan sonra kendini feshetti. Doğayla ilgili bildirimlerin mimarisini oluşturmada da yine benzer bir görev grubu karşımıza çıkıyor: Doğayla İlgili Finansal Bildirimler Görev Gücü (TNFD).
2021 yılında G20 ülkelerinin desteğiyle kurulan TNFD, çalışmalarını TCFD’ye benzer şekilde yürütmekte. Kuruluş geçtiğimiz sene temel yaklaşımlarını belirten bir rehber yayımlamıştı. Sonrasında ise GRI, ESRS ve ISSB ile uyumluluk konusunda önemli adımlar attılar. Bu adımlar sayesindedir ki, geçtiğimiz sene içerisinde sürdürülebilirlik raporlamasında TNFD’ye atıf yapan kuruluş sayısında ciddi bir artış gözlendi. Kurum, o süreden bu yana ise TNFD sektörel rehberleri çıkarmaya devam ediyor.

TNFD'nin LEAP Yaklaşımı
Bu kapsamda kuruluş, geçtiğimiz hafta 4 sektöre ilişkin daha Sektörel Rehber yayımladığını duyurdu. Bu sektörler:
Böylece TNFD’nin yayımladığı sektörel rehber sayısı 13’e yükselmiş oldu. Ayrıca balıkçılık, deniz taşımacılığı ve su/kanalizasyon sektörleri için de taslak rehberler yayımlanmış durumda. Bu rehberler için beklenen nihai yayım tarihi ise Haziran 2025.
KURUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
TSRS'lerde Orantılılık İlkesi
Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları geçtiğimiz senenin Ocak ayında yürürlüğe girdi ve bu sene itibarıyla ilk raporlar yayımlanmaya başladı. Ancak bize gelen eğitim ve danışmanlık başvurularından da anladığımız kadarıyla konuyla ilgili bilgi açığı henüz kapanmış değil.
Bilindiği üzere TSRS’ler, ISSB tarafında oluşturulan IFRS 1 ve 2 standartlarının çevirilerinden oluşmakta. Hatta bu standartları dünyada yürürlüğe koyan ilk ülkelerden biriyiz. Dolayısıyla IFRS’lerle ilgili gelişmeleri TSRS parantezinde okumak ve bizim şirketlerimizi de ilgilendirdiğinin farkında olmak oldukça önemli.
TSRS raporu kaleme alan şirketlerin en çok zorlandığı noktalardan biri de ‘orantılılık’ ilkesi. TSRS’nin 37. maddesine göre, bir işletme raporlama yaparken “Aşırı maliyet veya çabaya katlanmadan raporlama tarihinde işletmenin elde edebildiği tüm makul ve desteklenebilir bilgileri kullanır. İşletme bu açıklamaları hazırlamak için sahip olduğu beceriler, yetenekler ve kaynaklarla orantılı bir yaklaşım kullanır”.
Madde oldukça açık olsa da, şirketlerin raporlama sürecinde bu orantılı yaklaşımın sınırlarını belirlemesi her zaman o kadar da kolay olmuyor. Bu alanda şirketlerin bir rehberlemeye ihtiyaçları olduğu açık.
Bu kapsamda ISSB, geçtiğimiz hafta bu konuya bir açıklık getirmek adına, bir üst düzey yetkilisinin katılımıyla bir eğitim tasarladı. Web yayını şeklinde tasarlanan eğitimde ISSB üyesi Ndidi Nnoli-Edozien ve ISSB teknik personeli Martine Beaulieu, orantılılık mekanizmalarının ne olduğunu ve IFRS S1 ve S2'nin nerelerinde yer aldıklarını ele alıyorlar.
Bahse konu yayının yansılarını buradan indirebilirsiniz.
TEKNOLOJİ/İKLİM
İklim Değişikliğinin Ekonomik Yansımaları
Dünya Bankası tarafından 2025-2026 döneminde küresel ekonomik görünüme dair kapsamlı bir değerlendirme sunan “Küresel Ekonomik Beklentiler" raporu yayımlandı. Rapor, dünya ekonomisinin mevcut risklerini ve orta-uzun vadeli büyüme tahminlerini mercek altına alıyor. Ancak biz -bültenimizin sınırları dahilinde kalarak- raporda önemli bir yer tutan iklim değişikliğinin ekonomik yansımalarına dikkat çekmek istiyoruz.
Raporda, bu açıdan öne çıkan üç önemli başlık var:
İklim Değişikliği Bağlamında Emtia ve Fiyatlar: İklim değişikliği, emtia piyasalarını derinden etkiliyor. Bu da tedarik zincirlerini aksatıyor ve fiyat oynaklığını artırıyor. Kuraklık ve sel gibi aşırı hava olayları tarımsal verimi düşürerek gıda fiyatlarını yükseltiyor ve ihracata dayalı ekonomileri zorluyor. İklime bağlı şoklar enerji piyasalarını da değiştirerek fosil yakıtlardan uzaklaşma sürecini hızlandırıyor. Bu durum aynı zamanda temiz enerji teknolojilerinde kritik öneme sahip lityum ve kobalt gibi madenlere olan talebi artırıyor.

Emtia Piyasalarının Durumu
Ekonomik Büyümenin Etkileri: İklim değişikliğinin yaratacağı riskleri bertaraf etmede ekonomik büyümeyi hızlandırmak kritik bir rol oynuyor. Özellikle de ekonomiler karbon nötr bir kalkınma yolunu benimsediğinde. Yenilenebilir enerjiye, yeşil altyapıya ve enerji verimliliği teknolojilerine yapılan yatırımlar, sera gazı emisyonlarını azaltırken uzun vadeli ekonomik büyümeyi de destekliyor. Düşük karbonlu çözümlere öncelik veren ülkeler, verimliliklerini artırıp “yeşil” yatırımları çekebilir ve yeni gelişen sektörlerde rekabet avantajı yakalayabilir.
Genel Üretkenlik Kaybı ve Sosyoekonomik Etkiler: İklimle bağlantılı afetler, gelişmekte olan piyasa ve kalkınmakta olan ekonomilerde (EMDE) her yıl ortalama GSYİH’nin %2’si düzeyinde kayıplara yol açıyor. Bu da bazı bölgelerde uyum için gereken harcamaların GSYİH’nin %5-6’sına ulaşmasına neden oluyor.

Düşük ve orta gelirli ülkeler açısından ekonomik ve çevresel zorluklar
İklimle ilgili doğal afetlerin artan etkileri, makroekonomik istikrarsızlıklar ve ticaret politikalarındaki belirsizlikler, gelişen ve kalkınmakta olan ekonomilerin ileriye dönük kalkınma hedeflerini tehlikeye atıyor. Bu nedenle, ulusal ve küresel düzeyde etkin politikalar geliştirilerek yatırım ve verimlilik artırılması ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklı bir ekonomik yapı inşa edilmesi gerekir.
AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI
AB, Net Sıfır Sanayi Yasası İçin Dört Yeni İkincil Mevzuat Çıkarttı

Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat’ın en önemli bileşenlerinden biri olan Net Sıfır Endüstri Yasası (NZIA) ile ilgili çalışmalarına hız vermiş durumda. Yeşil Mutabakat’ı oluşturan düzenlemelerin bir kısmının kurumsal sürdürülebilirlik ile ilgili konuları kapsarken; NZIA ve bağlısı ikincil mevzuatların ise Yeşil Mutabakat’ın teknoloji ile ilgili yönünü temsil ettiğini söyleyebiliriz. Yasa; güneş panelleri, bataryalar, ısı pompaları gibi kıtanın 2050 net-sıfır hedefi doğrultusunda kritik önem teşkil eden teknolojilerin AB ülkelerinde üretilmesini sağlayacak tedbirleri içeriyor. Buna göre, bu teknolojilere yönelik Ar-Ge çalışmaları desteklenecek, bürokrasi azaltılacak, izin süreçleri basitleştirilecek, ürünler yeşil kamu alımlarıyla desteklenecek… Yani, NZIA’nın da aslında birçok alt düzenlemeden oluşan bir düzenlemeler manzumesi olduğunu söylemek mümkün.
Geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu, NZIA’yı oluşturan ikincil mevzuatlardan dördünün taslak metinlerini oluşturdu. Halihazırda kamuoyunun geri bildirimlerine açılan bu dört alt düzenlemeye göz atalım:
Yenilenebilir Enerji İhalelerinde Fiyat Dışı Kriterler Tüzüğü: NZIA’ya göre AB ülkeleri, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması için yapacakları ihalelerin en az %30’luk kısmına, fiyat dışında (örneğin sorumlu iş uygulamaları, siber güvenlik, projeyi tam ve zamanında teslim etme kapasitesi, sürdürülebilirlik ve direnç katkısı gibi) bazı kriterleri dahil etmek zorundalar. Bu ikincil düzenleme, bu kriterlerin nasıl uygulanacağına ilişkin detayları içeriyor.
Temel Bileşenler Listesi: NZIA’nın odağında yalnızca net-sıfır teknolojilerin nihai ürünleri yok, Yasa aynı zamanda bu ürünlerin üretiminde kullanılan “öncelikli bileşenler”i de içermekte. Temel Bileşenler Listesi Tüzüğü de hangi bileşenlerin “net-sıfır teknolojileri üretiminde öncelikli” sayılacağını belirliyor. Liste, AB ülkeleri NZIA’yı uygularken referans olarak kullanılacak.
Pazar Erişiminde Ana Bileşenlerin Belirlenmesi Tüzüğü: NZIA’da “direnç noktası” diye bir kavram mevcut. Kısaca anlatmak gerekirse, Avrupa Birliği’nin net-sıfır teknolojilere ve bu teknolojilerin üretim ekosistemine yönelik dış şoklara karşı gösterdiği direnç ve toparlanma kapasitesi olarak tanımlayabiliriz. Bu tüzük ise, tek bir kaynağa aşırı bağımlılık içeren ürünlerde “direnç noktası” olarak nerelerin belirlenmesi gerektiğini detaylandırıyor.
Stratejik Proje Seçim Kriterleri Tüzüğü: NZIA’ya göre, belirli net-sıfır teknoloji üretim projelerine “net-sıfır stratejik proje” statüsü verilmesi mümkün. Bu statü projelere çeşitli avantajlar kazandırıyor. Stratejik Proje Seçim Kriterleri Tüzüğü ise hangi projelerin bu statüye alınması gerektiği ile ilgili hükümleri amir. Tüzük, örneğin “ilk-örnek” (first-of-a-kind) veya “en iyi mevcut teknoloji” (best available technology) kapasitesi gibi kavramların nasıl değerlendirileceğine dair ortak tanımlar getiriyor.
AB’nin Güneş ve Rüzgâr Enerjisi Alanında Büyümesi Fosil Yakıt Kullanımını Rekor Seviyede Azalttı
Avrupa Birliği’nde (AB) elektrik dönüşümü son yıllarda olağanüstü bir ivme kazanarak fosil yakıt kullanımını 40 yılın en düşük seviyesine inmesine sebep oldu. Bu dönüşümün merkezinde ise güneş ve rüzgâr enerjisindeki hızlı büyüme yer alıyor.
Ember verilerine göre güneş enerjisi, 2024 yılında AB genelinde en hızlı büyüyen elektrik kaynağı oldu. Kapasite artışında rekor kırıldı ve üretim 2023’e göre %22 yükselerek toplam elektrik üretiminin %11’ini (304 TWh) karşıladı. Böylece güneş enerjisinin payı, kömürün (269 TWh, %10) üzerine çıktı. 2019’da AB’nin üçüncü büyük elektrik kaynağı olan kömür, 2024’te ancak altıncı sırada yer alabildi.

2024 yılında AB’de güneş, hidro ve nükleer enerji üretimi artarken, kömür ve doğal gaz kaynaklı elektrik üretimi önemli ölçüde azaldı.
Öte yandan, güneş enerjisinin yaygınlaşmasıyla birlikte elektrik üretiminde, pik saatlerde talebin büyük bir bölümünü karşılayacak noktaya ulaşılıyor. Bu durum, elektrik fiyatlarının zaman zaman sıfır veya negatif değerlerde seyretmesine neden oluyor. Böylece, tüketicilerin esnek talep ve akıllı elektrifikasyon yöntemleriyle tasarruf yapmasının yolu açılıyor. (Talep yönetimi konusunu merak edenler şu ve şu yazılarımıza göz atabilirler.)
Veriler, doğal gaz kaynaklı elektrik üretiminin de beş yıldır üst üste düştüğünü gösteriyor. 2024’te AB’deki elektrik talebinde ufak bir artış olsa da doğal gazın payı toplam üretimin %16’sına kadar geriledi. Doğal gazın bu düşüşünde, yeni devreye giren rüzgâr ve güneş kapasitesi etkili oldu. Eğer 2024’te eklenen yenilenebilir kapasite olmasaydı, AB’nin elektrik için doğal gaz tüketimi %11 daha fazla olacaktı.
Ember'in yaptığı hesaplamalar AB’nin 2019’dan bu yana rüzgâr ve güneşe eklenen kapasite sayesinde 59 milyar avro değerinde fosil yakıt ithalatından kurtulduğunu gösteriyor. Aynı dönemde 92 milyar metreküp daha az doğalgaz ve 55 milyon ton daha az kömür ithal edildiği görülüyor. Bu durum ise AB’nin enerji faturasını ve ithalat bağımlılığını önemli ölçüde azalttı.

Yeşil Mutabakat sonrası rüzgâr ve güneş enerjisinin büyümesi, AB’nin fosil yakıt ithalatında 59 milyar avro tasarruf etmesini sağladı.
Bu kazanımlar, AB elektrik sektörünü 2019’daki %34 olan yenilenebilir payını 2024 sonunda %47’ye taşıdı. Fosil yakıtların payı ise %39’dan %29’a inerek 40 yılın en düşük seviyesine geriledi. Güneş enerjisi 2024’te AB’nin en hızlı büyüyen enerji kaynağı olurken, rüzgâr da ikinci büyük kaynak oldu.
Y🌎RUM: Bu başarının, ilk olarak 2019 yılında yürürlüğe giren Yeşil Mutabakat etrafında kurgulanan politikalar sayesinde mümkün hale geldiğini söyleyebiliriz. Buna rağmen AB’nin 2030 hedeflerine ulaşabilmesi için yeni güneş ve rüzgâr kapasitelerini hızla devreye alması ve esneklik imkânlarını artırması gerekiyor. Böylece, karbon nötr bir geleceğe doğru ilerlerken enerji ithalatına bağımlılığını da buradaki verilerde olduğu gibi azaltabilir.
ETKİNLİK
Sürdürülebilirlik Profesyonelleri İçin Yapay Zeka Eğitimi

📍 Mekân: Çevrimiçi (Zoom)
📅 Tarih: 6 Şubat 2025, Perşembe, 13:00-16:30
👥 Düzenleyen: Yeşil Büyüme
ℹ️ Açıklama: Eğitimde, yapay zeka uygulamalarının sürdürülebilirlik profesyonelleri tarafından işlerini kolaylaştırmakta nasıl kullanılabileceğinin detayları anlatılacak. Beş adet yapay zeka tool’u üzerinden sektöre özgü analizleri güçlendirecek yapay zeka kullanım teknikleri ve sürdürülebilirlik projelerini hızlandıracak raporlama ve sunum ipuçları verilecek.
🔗 Kayıt İçin: Sürdürülebilirlik Profesyonelleri İçin Yapay Zeka Eğitimi
BİTERKEN
Yeşil Büyüme ile İşbirliği Yapın
Dinamik Regülasyonlara uyum ve sürdürülebilirlik alanındaki deneyimimizden faydalanmak isterseniz işte Yeşil Büyüme’nin size değer katabileceği alanlar:
Kurumsal Sürdürülebilirlik Eğitimleri - Başta GRI, CSRD ve TSRS raporlama çerçevelerini kapsayan, kurum ve sektöre özel sürdürülebilirlik ve raporlama eğitimleri için irtibata geçin.
Sürdürülebilirlik Raporlaması Danışmanlığı - Şirketinizin sürdürülebilirlik çalışmalarının, risk ve fırsatların üst bakışla raporlara yansıtılması için iletişime geçin.
Sürdürülebilirlik İletişimi- Çoğunluğu yönetici seviyesinde 9000+ abone ve 28.000+ sosyal medya takipçisi ve ~20.000 Websitesi okuyucusuna mesajınızı iletin. Kapsamlı işbirliği paketi için irtibata geçin.