Yeşil Büyüme Haftalık Bülten-116

Merhaba, Yeşil Büyüme'nin Haftalık Bülteni'ne hoş geldiniz. Sürdürülebilirlik alanında çabalar somutlaşır ve yoğunlaşırken siz de olan biteni yakından takip edin. Keyifli okumalar!

Bu bültende ele aldığımız başlıca konular şu şekilde;

  • BDDK, Bankaların Sürdürülebilirlik Faaliyetlerine İlişkin Bulguları Değerlendirdi

  • Akbank, Net-Sıfır Sektörel Stratejisini Açıklayan İlk Mevduat Bankası Oldu

  • Yerli Kömürün Türkiye Enerji Ekosistemindeki Yeri

  • Sürdürülebilirlik Fonlarının İsimlendirilmesine Yönelik ESMA Rehberi Yayınlandı

  • Oxford Karbon Dengeleme İlkeleri

  • Gayrimenkulde Sürdürülebilirliğin Geleceğini Şekillendiren Trendler

  • Alman Otomotiv Sektörü AB Politikalarını Yetersiz Buluyor

HAFTANIN SPONSORU

Yeşil Büyüme Sürdürülebilirlik Raporlaması Hizmetleri

Yeşil Büyüme şirketinize en uygun sürdürülebilirlik raporlama çerçevesini (GRI, TSRS, CSRD) belirliyor ve bunları şirketinizin ihtiyaçlarına göre entegre bir yapıya dönüştürerek sürdürülebilirlik raporlarınızı hazırlıyor.

Kurumunuzun hangi raporlama standardı kapsamına girdiğini öğrenmek ve detaylı bilgi almak için linkteki formu doldurabilirsiniz.

ÖNE ÇIKAN KONU

BDDK, Bankaların Sürdürülebilirlik Faaliyetlerine İlişkin Bulguları Değerlendirdi

Dikkatli okuyucularımız hatırlayacaktır; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 2023 yılında toplam 54 bankaya "Sürdürülebilirlik Bankacılık Soru Seti"ni göndermiş ve bankalardan bu soruları cevaplamasını istemişti. Kurum, bankaların bu sorulara verdiği cevapları analiz etti ve elde ettiği bulguları geçtiğimiz hafta yayımladı. Raporda gelecek yıllarda reel sektörü de etkileyecek çok önemli bulgular var. Özetleyecek olursak:

  • 13 banka, kapsam 1 ve 2 emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunmuşken, kapsam 3 emisyonlarının raporlanmasında zorluklarla karşılaşılıyor. Bankaların, kapsam 3 emisyonlarını da raporlayabilmeleri için gerekli altyapıyı geliştirmeleri önemli bir adım olacaktır.

  • Türk bankacılık sektöründe cinsiyet eşitliği ile ilgili ciddi bir fark söz konusu. İstihdamın %50’sini kadınlar oluşturmasına rağmen, üst düzey kadın yönetici oranı yalnızca %20. Ayrıca, erkek çalışanların ortalama brüt ücreti, kadınlarınkinden %37 daha yüksek.

  • Toplam sektör payı %94 olan 28 bankanın sürdürülebilirliğe yönelik yazılı bir strateji ya da politika dokümanı bulunuyor.

  • Bankalar, sürdürülebilirlik performanslarını artırarak uluslararası fonlara daha kolay erişim sağlıyor. Bu bağlamda, 15 banka en az bir sürdürülebilirlik derecelendirme notuna sahip.

  • Sürdürülebilir projelere yönelik finansman artış gösteriyor. 2022 yılında, Türk bankaları 5,3 milyar ABD doları tutarında sürdürülebilirlik odaklı kredi kullandı. Bu kredilerin büyük bir kısmı, yenilenebilir enerji projelerine yönlendirildi.

  • Diğer yandan, kömürle doğrudan bağlantılı faaliyetlerin finansmanını azaltmaya ya da sonlandırmaya yönelik açık taahhütte bulunan banka sayısı 11 ve bunların toplam sektör payı %42.

  • 22 banka, uluslararası sürdürülebilirlik raporlama standartlarına uyum sağlıyor ve CDP, GRI, IIRC ve TCFD gibi çerçeveler doğrultusunda kamuoyuna raporlama yapıyor.

  • 8 banka, Net Sıfır Bankacılık Birliği (NZBA) üyesi olup, bu çerçevede karbon nötr hedeflerine ulaşmak için belirli taahhütlerde bulundu. Bu bankalar, sürdürülebilirlik konusunda küresel çapta daha iddialı hedeflere yönelmekteler ancak sayılarının çok az olduğunu değerlendiriyoruz.

  • %75’lik sektör payına sahip 19 bankanın yönetim kurullarında çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik konularında sürekli bir görev ve sorumluluk bulunuyor. Ayrıca, 21 banka (%91), yönetim kurullarında bu konulardan sorumlu en az bir üyeye sahip ve bu üyelerin toplam sayısı 38.

  • 23 bankanın (%78) görev ve sorumlulukları sadece çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik ile sınırlıyken, tamamı yabancı sermayeli olan 6 bankanın görev kapsamına sürdürülebilirlik dışı konular da giriyor.

Sonuç olarak, Türk bankacılık sektörünün, sürdürülebilirlik konusunda ciddi adımlar attığı ve bu alandaki farkındalığını artırdı söylenebilir. Ancak, cinsiyet eşitliği, kapsam 3 emisyonlarının raporlanması ve uluslararası fonlara erişim gibi alanlarda hala gelişim kaydedilmesi gerekiyor. Ayrıca NZBA gibi girişimlere olan üye sayısının artması da, bankaların küresel sürdürülebilirlik standartlarına uyum sağlamasında önemli bir rol oynayacaktır.

Rapora buradan erişebilirsiniz.

TÜRKİYE’NİN NET-SIFIR YOLCULUĞU

Akbank, Net-Sıfır Sektörel Stratejisini Açıklayan İlk Mevduat Bankası Oldu

İklim değişikliği krizi şüphesiz tüm diğer sektörlerde olduğu gibi ve hatta belki de en başta finansal sistemlerin de dönüşümünü gerektiriyor. Bu dönüşümde finans kuruluşları, sürdürülebilir finansman ve net sıfır emisyon hedeflerine ulaşma yolunda kritik bir rol oynuyor. Akbank’ın Net-Sıfır Bankacılık Birliği (NZBA) üyeliği kapsamında açıkladığı net-sıfır sektörel stratejisi, bu dönüşümde örneklerden biri olarak değerlendirilebilir.

Akbank, Türkiye’de net-sıfır stratejisini açıklayan ilk mevduat bankası olarak, küresel bankacılık sektörünün sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sunmayı hedeflemiş. Banka, Birleşmiş Milletler liderliğinde oluşturulan, dünya genelindeki bankacılık varlıklarının %40’ından fazlasını temsil eden 140’tan fazla bankayı bir araya getiren Net-Sıfır Bankacılık Birliği (NZBA) çatısı altında, kredi ve yatırım portföylerini 2050 yılına kadar net-sıfır emisyonla uyumlu hale getirmeye kararlı.

Akbank gibi büyük bankaların kredi ve yatırım portföylerini net sıfır emisyona getirmesi demek madalyonun diğer yüzünde sadece net sıfıra ulaşacak işletmelerin finansmana erişebileceği, yani hayatta kalabileceği anlamına geliyor. Yani finans kuruluşlarının lokomotifliğiyle işletmeler net sıfır yolculuklarına isteseler de istemeseler de başlamak durumunda kalacaklar.

Akbank’ın bu çerçevede belirlediği 2030 emisyon azaltım hedefleri, enerji, çimento, demir-çelik ve gayrimenkul gibi karbon yoğun sektörlerde köklü değişimlere öncülük ediyor. Banka, bu sektörlerdeki müşterilerini “iklim çözümleri”, “uyumlu” ve “uyumlanmakta olmak” şeklinde üç ana grupta sınıflandırarak, onların iklim dönüşüm faaliyetlerini daha etkin bir şekilde desteklemeyi hedefliyor. Ayrıca, kömürden çıkış taahhüdü ile de adil bir geçiş sürecine odaklanarak 2040 yılına kadar bu hedefini gerçekleştirmeyi planlıyor.

Yerli Kömürün Türkiye Enerji Ekosistemindeki Yeri

Enerji konularında çalışmalar yapan düşünce kuruluşu Ember, Türkiye'de kurulu kömür gücünün enerji ihtiyacını karşılama oranıyla ilgili bir analiz çalışmasına imza attı.

Ember'e göre son on yılda kömürden elektrik üretimi iki katına ulaşırken, 2023 yılında 118 TWh’lik kömür kaynaklı elektrik üretimi Türkiye tarihinin en yüksek üretimi olarak kayıtlara geçti. Diğer yandan Türkiye’deki yerli kömür rezervlerinin büyük bir kısmının düşük enerji potansiyeli ve yüksek nem içeriği santrallerin üretim performansını düşürürken aynı zamanda birim elektrik üretiminde yüksek miktarda kömür tüketilmesi ve dolayısıyla yüksek emisyonlara ulaşılmasına neden oldu.

Raporda dikkatimizi çeken noktaları şöyle özetleyebiliriz:

  • Yerli Kömürün Performansı Düşük: Yerli kömür rezervlerinin düşük enerji potansiyeli ve yüksek nem içeriği, santrallerin düşük kapasite kullanım oranlarına, sık arızalara ve dolayısıyla yetersiz elektrik üretim performansına yol açıyor. Bu durum, yerli kömür santrallerinin baz yük sağlama kapasitesinin düşük olduğunu gösteriyor.

  • Emisyonlar ve Çevresel Etkisi Yüksek: Kömüre dayalı termik santrallerin emisyonları, Türkiye'nin toplam emisyonlarının %20'sine eşdeğer ve bu durum santrallerin çevresel etkilerini ciddi şekilde artırıyor. Yüksek kömür tüketimi ve düşük verimlilik, emisyonların artmasına katkıda bulunuyor.

  • Kapasite Kullanım Oranları: Yerli kömür santrallerinin kapasite kullanım oranı düşük, bazı santraller %16'ya kadar düşen oranlarla çalışıyor. Buna karşın, rüzgar enerjisi santralleri daha yüksek kapasite kullanım oranlarına sahip ve kömürlü santralleri geride bırakıyor.

  • Arızalar Sık Yaşanıyor: Kömüre dayalı santrallerde sık yaşanan arızalar, yıllık ortalama 22 TWh üretim kaybına yol açıyor. Yerli kömür santralleri, ithal kömürlü santrallere kıyasla beş kat daha fazla arıza süresi ile karşılaşıyor.

KURUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Sürdürülebilirlik Fonlarının İsimlendirilmesine Yönelik ESMA Rehberi Yayınlandı

Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Otoritesi (ESMA), ESG faktörlerini içeren yatırım fonlarının isimlendirilmesine ilişkin yeni yönergeler yayınladı. Bu yönergeler, fonların isimlerinde sürdürülebilirlik veya ESG ile ilgili terimler kullanırken uyulması gereken asgari yatırım oranlarını belirliyor ve yeşil aklama (greenwashing) riskini azaltmayı da hedefliyor.

ESG ile İlgili Terimler: Yeni düzenlemelere göre, bir fon ismi ESG ile ilgili herhangi bir kelime içeriyorsa, fonun yatırımlarının en az %80'i çevresel veya sosyal özellikleri karşılamak ya da sürdürülebilir yatırım hedeflerine ulaşmak için kullanılmalı. Bu yatırımlar, SFDR Delegated Regulation’ın II ve III numaralı eklerinde açıklanan yatırım stratejisinin bağlayıcı unsurlarına uygun olmalı.

Sürdürülebilirlik ile İlgili Terimler: Eğer bir fonun isminde “sürdürülebilir” kelimesi veya türevleri bulunuyorsa, %80'lik yatırım oranı içinde, yatırımların en az %50'sinin sürdürülebilir yatırımlara ayrılması gerekmektedir. Bu yatırımlar, 2019/2088 sayılı AB Tüzüğü’nün (SFDR) 2(17) Maddesi'nde tanımlandığı gibi, sürdürülebilirlik özelliklerini karşılamalıdır.

Etki ile İlgili Terimler: Fon isminde “etki” veya “etki yatırımı” gibi terimler yer alıyorsa, bu terimler yalnızca minimum yatırım oranlarını ve Paris Anlaşması’na Uyumlu Ölçütler (Paris Aligned Benchmarks) kurallarında belirlenen asgari güvenlik önlemlerini karşılayan fonlar tarafından kullanılabilir. Ayrıca, bu yatırımların pozitif, ölçülebilir sosyal veya çevresel etki yaratma amacı taşıması gerektiği unutulmamalıdır.

Asgari Güvenlik Önlemleri: Fonların Paris Anlaşması’na Uyumlu Ölçütler kurallarına uygun olarak belirlenen asgari güvenlik önlemlerine ve hariç tutma kriterlerine uyması da zorunlu. Bu önlemler, yatırımların çevresel ve sosyal sorumluluk standartlarını karşılıyor olmasını ve yatırımcıların yanlış yönlendirilmesini önlemeyi amaçlıyor.

Sonuç ve Geçiş Süreci: Bu yeni düzenlemeler, fon isimlendirmelerinde sürdürülebilirlik ile ilgili iddiaların doğrulanabilir ve ölçülebilir olmasını sağlayarak yatırımcıları korumayı hedefliyor. Yönergeler, 21 Kasım 2024'ten itibaren uygulanmaya başlanacak olup, bu tarihten önce kurulmuş fonlar için 21 Mayıs 2025'e kadar altı aylık bir geçiş süreci tanındı. Yeni fonlar ise bu yönergelere hemen uyum sağlamak zorundalar.

Geldiğimiz noktada yeşil dönüşüm ve sürdürülebilir finans, sadece çevresel sorumluluğun bir gereği değil, aynı zamanda geleceğin en kârlı yatırım stratejilerinden biri olarak öne çıkmaya başlıyor. Sürdürülebilir yatırımlar, uzun vadeli finansal getirileri artırırken, ayrıca net sıfır ekonomiye geçişte riskleri ve fırsatları en doğru değerlendiren şirketler ve yatırımcılar için çok kıymetli fırsatlar doğuruyor.

Oxford Karbon Dengeleme İlkeleri 

Oxford Üniversitesi, ilkini 2020 yılında yayımladığı ve karbon dengeleme pratiklerine dair tavsiyelerde bulunduğu kılavuzunu her sene güncelliyor. Bu sen de Şubat ayında yayımlanan ve net sıfır hedeflerine uyumlu yeni ilkeler  sunan "Oxford Dengeleme İlkeleri" adı verilen rehber, karbon piyasalarındaki bazı önemli sorunları ele alarak yeni önerilerde bulunuyor.

Günümüzde pek çok şirket, şehir ve finansal kuruluş, kalan emisyonlarını dengelemek için karbon kredilerine güveniyor. Ancak bu kredilerin çoğu, karbonu gerçekten ortadan kaldırmaktan ziyade, sadece kaçınılan emisyonları kapsıyor ve bu durum piyasada çeşitli sorunlara yol açabiliyor. Oxford İlkeleri, karbon dengelemesinde nasıl daha etkili ve sürdürülebilir adımlar atılabileceğini dört ana başlık altında topluyor. Bu ilkeler ilk bakışta beylik ifadelerden oluşuyor gibi görünebilir ancak bunların temel prensipler olduğunu ve ana bir çerçeve çizmeyi hedeflediklerini unutmamalıyız:

  • Emisyonları Azaltın ve Kredilerin Bütünlüğünü Sağlayın: İlk olarak, doğrudan ve dolaylı emisyonlarınızı azaltmayı öncelik haline getirin. Emisyonların azaltılması, birçok yan fayda sağlarken, kullanılan karbon kredilerinin ölçülmesi, doğrulanması ve şeffaf bir şekilde raporlanması gerekiyor. Kredilerin gerçekten ek bir fayda sağladığı ve insanlara ya da çevreye zarar vermediği kanıtlanmalıdır.

  • Karbon Giderimi Odaklı Dengelemeye Geçin: Mevcut karbon kredilerinin çoğu emisyon azaltımı veya kaçınılan emisyonlarla ilişkilidir ve bunlar kısa ve orta vadede önemli bir rol oynayabilir. Ancak, net sıfır hedef tarihine yaklaştıkça bu tür kredilerin etkisi azalacaktır. Bu nedenle, kalan emisyonları dengelemek için karbonu atmosferden uzaklaştıran yöntemlere geçiş yapılmalıdır. Net sıfır hedefine ulaşmayı hedefleyen organizasyonlar, 2050'ye kadar tamamen karbon giderimi kredilerine yönelmeyi planlamalıdır.

  • Dayanıklı Depolama Yöntemlerini Tercih Edin: Karbon giderimi için kullanılan yöntemlerin uzun vadede etkili olabilmesi için depolanan karbonun geri salınma riskinin düşük olması gerekmektedir. Bu nedenle, yer altındaki jeolojik rezervuarlar gibi güvenilir depolama yöntemleri tercih edilmelidir. Bununla birlikte, doğa temelli yaklaşımlar da, iklim değişikliğine karşı dayanıklı oldukları sürece, karbonu uzun süre depolayabilir.

  • Yenilikçi ve Entegre Yaklaşımları Destekleyin: Net sıfır hedeflerine ulaşmak için yüksek kaliteli karbon giderimi projeleri geliştirilmelidir. Bu projeler, sektörler arası işbirliği ve uzun vadeli finansmanla desteklenmelidir. Ayrıca, ekosistemlerin korunması ve yeniden yapılandırılması, sadece karbon depolamak için değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal faydalar sağlamak için de teşvik edilmelidir.

Oxford İlkeleri'nin ortak yazarlarından Kaya Axelsson, bu ilkelerin karbon piyasasındaki bazı kritik hataları düzeltmek amacıyla hazırlandığını belirterek, mevcut kredilerin çoğunun gerçek bir karbon giderimi sağlamadığını ve bu durumun piyasada güven sorunlarına yol açtığını ifade ediyor. Ayrıca yazar, doğa temelli çözümlerin yalnızca karbon giderimi için değil, aynı zamanda iklim değişikliğine karşı direnç sağlamak gibi çeşitli faydalar sunduğunu da vurguluyor.

Oxford Üniversitesi'nin farklı bölümlerinden uzmanlarla hazırlanan ilkeler, karbon piyasalarında yüksek bütünlükte bir yaklaşım geliştirmek ve net sıfır hedeflerine ulaşma sürecini hızlandırmak amacıyla faydalı olabilir. İlkeler metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Şirketlere karbon piyasaları ile ilgili eğitimler veriyoruz. Ayrıntıları ve gruplara uyguladığımız özel indirimleri öğrenmek istiyorsanız formu doldurarak bizimle iletişime geçebilirsiniz.

SEKTÖREL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

İklimlendirme Sektörünün Sürdürülebilirlik Gündemi

İklimlendirme Sanayi İhracatçıları Birliği (İSİB), 2024 yılına yönelik olarak hazırladığı İklimlendirme Sektörü Sürdürülebilirlik Eylem Planı çerçevesinde geleceğin trendlerini masaya yatırdı. Sektörün önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı önemli eğilimleri belirleyen İSİB, bu değerlendirmeyle birlikte sektördeki sürdürülebilirlikle ilgili gelişmelere de ışık tutmuş. İşte sektörün gelecekteki yönünü şekillendirecek ana eğilimler:

  • Isı Pompalarının Entegrasyonu ve Büyümesi: Isı pompaları, dağıtık yenilenebilir enerji sistemleriyle entegrasyonu sayesinde enerji verimliliğinde ve karbon emisyonlarının azaltılmasında kritik bir rol oynayacak. Küresel ısı pompası pazarının, 2024-2030 yılları arasında %9,4 oranında büyümesi bekleniyor. Bu büyüme, enerji verimliliğini artırmaya yönelik çözümler ve karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik politikaların etkisiyle hız kazanabilir.

  • İç Ortam Hava Kalitesine Yönelik Artan İlgi: İç ortam hava kalitesinin iyileştirilmesi, iklimlendirme endüstrisinde giderek önem kazanan bir trend haline geliyor. Türkiye’de 2023 yılı itibarıyla havalandırma sistemleri ihracatında %17,3 oranında bir artış görülmesi, bu ilginin somut bir göstergesi. Gelecekte, iç ortam hava kalitesiyle ilgili yeni mevzuat düzenlemeleri ve şartname değişikliklerinin, yenilikçi havalandırma ürünlerine olan talebi daha da artıracağı öngörülüyor.

  • Yalıtım Sektöründe Sürdürülebilirlik ve Büyüme: Yalıtım sektörü, yeşil bina konsepti ve enerji verimliliği odaklı restorasyon çalışmaları sayesinde kayda değer bir büyüme sergiliyor. Türkiye’de 2023 yılında 7 milyar dolara ulaşan yalıtım sektörü, kentsel dönüşüm projelerinin etkisiyle 2024 yılında da bu büyüme trendini sürdürmeyi hedefliyor.

  • Atık Isı Geri Kazanım Sistemlerinin Yaygınlaşması: Atık ısı geri kazanım sistemleri, enerji verimliliğini artırmak ve emisyonları azaltmak açısından büyük bir potansiyele sahip. 2024-2030 yılları arasında bu sistemlerin küresel pazarda istikrarlı bir büyüme göstermesi bekleniyor. Özellikle sanayi sektöründe yaygınlaşacak bu sistemlerin, enerji tasarrufuna ve sürdürülebilirliğe olan katkısı giderek daha fazla ön plana çıkacak.

Bu eğilimler, iklimlendirme sektörünün sadece bugünkü değil, gelecekteki ihtiyaçlarına da yanıt verecek çözümler geliştirmesine olanak tanıyor. İSİB'in öngörülerinin, sadece iklimlendirme sektörünü ilgilendirmediği açık. Bu açıdan trendleri daha geniş bir perspektifte ele almakta fayda var.

AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI

Alman Otomotiv Sektörü AB Politikalarını Yetersiz Buluyor

Almanya Otomotiv Endüstrisi Birliği (VDA), geçtiğimiz hafta yayımladığı bir bildiride AB tarafından uygulanan sera gazı azaltım politikaları ile ilgili çeşitli açıklamalarda bulundu. VDA, Avrupa Birliği'nin geçen yıl kabul ettiği Yenilenebilir Enerji Direktifi'nin (RED III) yeterince iddialı olmadığını savunuyor ve yenilenebilir enerji kaynaklarının daha hızlı bir şekilde devreye alınmasını ve yatırım teşviklerinin artırılmasını istiyor.

VDA Başkanı Hildegard Müller, Almanya'nın bu alanda daha güçlü adımlar atması gerektiğini vurgulayarak, "Avrupa, tüm olasılıkları değerlendirerek CO2 azaltım hedeflerine ulaşabilir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının hızla devreye alınması için teşvikler oluşturulmalı" dedi. Almanya'nın 2030 yılına kadar hedeflediği %25'lik sera gazı azaltım oranının yeterli olmadığını belirten dernek, bu oranın %35'e çıkarılmasını da önerdi.

Sektör, Almanya'nın 2045 yılına kadar trafikte olacak olan 40 milyon içten yanmalı motorlu aracın daha çevreci bir şekilde çalışabilmesi için CO2-nötr yakıtların, özellikle biyoyakıtlar ve e-yakıtların, yeterli miktarda piyasaya sürülmesini talep ediyor. VDA'ya göre,  halihazırdaki 2030 hedefleri, mineral yağ endüstrisinin iklim dostu yakıt üretimine yatırım yapması için yeterli teşvik sağlamıyor.

AB'nin 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji payını en az %29'a çıkarmaya veya fosil yakıt kullanımından kaynaklanan emisyonlara kıyasla sera gazı emisyonlarını %14,5 azaltmaya ilişkin hedefi, Alman otomotiv sektör temsilcileri tarafından yetersiz bulunuyor ve azaltma oranının %35'e yükseltilmesi gerektiği savunuluyor.

VDA ayrıca, AB'nin biyoyakıtlar ve sentetik yakıtlar için belirlediği %5,5'lik kota ve %1'lik minimum sentetik yakıt payının artırılması gerektiğini savunuyor. Bu oranların en az %5 olması gerektiğini düşünen VDA, 2045 yılına kadar fosil yakıtların Alman benzin istasyonlarında satışının yasaklanmasını öneriyor.

Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı yakından takip ediyor ve güncel gelişmeleri şirketlerimiz açısından analiz ederek öngörüler oluşturuyor, şirketlerin bu alandaki danışmanlık ve eğitim ihtiyaçlarına cevap veriyoruz. Bu alanda neler yaptığımızı merak ediyorsanız internet sitemizdeki Hizmetlerimiz bölümüne göz atabilirsiniz.

📰 BAŞKA NELER VAR?

Geçtiğimiz hafta gündeme dair basında yer alan ilgi çekici başlıklar:

🔎 GÖZÜNÜZDEN KAÇTIYSA

Gündemin yoğunluğuyla birlikte kaçırmış olabileceklerinizi sizin için derledik: