- Yeşil Büyüme Haftalık Bülten
- Posts
- Yesil Buyume Haftalık Bulten-99
Yesil Buyume Haftalık Bulten-99
Merhaba, Yeşil Büyüme'nin Haftalık Bülteni'ne hoş geldiniz. Sürdürülebilirlik alanında çabalar somutlaşır ve yoğunlaşırken siz de olan biteni yakından takip edin. Keyifli okumalar!
Bu bültende ele aldığımız başlıca konular şu şekilde;
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nda, Otomotiv Parçası Üreticisi Feka'ya Yeşil Kredi
"Net-Sıfır" Sıfırı Tüketti Mi?
Finans Kuruluşları, Şirketlerin Geçiş Planlarını Ne Kadar Anlıyor?
Net-Sıfır Varlık Sahipleri İttifakı (NZAOA) Dördüncü Hedef Belirleme Protokolü'nü Yayımladı
Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) Yeni Standart Geliştirme Çalışmalarına Başladı
Şirketler Doğa Bağlantılı Risklerle Nasıl Başa Çıkıyor?
Avrupa Birliği’nden Tüketici Haklarına Yeni Düzenleme: "Tamir Hakkı" Yasası Onaylandı
Yeşil Büyüme Aylık Eğitim Takvimi
Sürdürülebilirlik alanında bir adım öne çıkmanızı sağlayacak eğitimlerimize katılın, öğrenin, bilginizi eyleme dönüştürerek fark yaratın.
14 Mayıs: AB Taksonomisi Eğitimi
15 Mayıs: Karbon Kredileri Eğitimi
21 Mayıs: Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) ve Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (ESRS) Eğitimi
23 Mayıs: Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) Eğitimi
Yukarıdaki eğitimleri kurumunuza özelleştirilmiş biçimde, yüz yüze veya çevrimiçi olarak almak isterseniz koşullar ve rezervasyon için [email protected] adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
TÜRKİYE’NİN YEŞİL YOLCULUĞU
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan, Otomotiv Parçası Üreticisi Feka'ya Yeşil Kredi
Görsel: ebrd.com
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), otomotiv aydınlatma parçaları üreten Türk şirketi Feka Otomotiv'e, Sırbistan'da kurulu tesisini enerji verimli bir şekilde genişletmesi için 15 milyon Euro tutarında bir kredi sağladığını duyurdu. Kredi, Feka'nın Sırbistan'ın Cuprija şehrindeki ana üretim tesisine bitişik ve yüksek enerji verimli yeni bir üretim tesisi inşa etmesinde ve çatı üstü güneş panelleri kurulumunda kullanılacak.
Yeni üretim tesisi, B dereceli enerji performans seviyesine ulaşacak şekilde tasarlandı. Proje, üstün enerji ve üretim verimliliği vaat eden ileri üretim teknolojilerinin edinilmesini de kapsıyor.
KAVRAMLAR
"Net-Sıfır" Sıfırı Tüketti Mi?
"Net sıfır" terimi, iklim değişikliğiyle mücadelede varılması hedeflenen nihai noktayı belirten ve derdini kestirmeden açıklayan, çok kullanışlı bir kavram. Ancak fazla kullanılan her şeyin başına geldiği gibi, son zamanlarda net-sıfır kavramının da içinin boşaldığına dair eleştiriler artıyor. Her ne kadar yansımaları ülkemizde çok fazla görülmese de, net-sıfır teriminin özellikle Avrupa’da artık politik bir mana kazanmış olması çevresel ilerlemenin önünde engel teşkil etmeye başladı.
İngiltere İklim Değişikliği Komitesi’nin (CCC) eski başkanı Chris Stark, The Guardian’a verdiği mülakatta, “net-sıfır” teriminin artık iklim değişikliği ile mücadeleye yardımcı olmaktan çok, bir engel olarak görüldüğünü ve politik bir malzeme olarak kullanıldığını belirtti. Stark'a göre, bu terim etrafında oluşan popülizm, ekonomik ve toplumsal düzeyde yapılması gereken akılcı iyileştirmeleri bloke ediyor. İngiltere Başbakanı Rishi Sunak'ın elektrikli araçlara geçiş gibi bazı çevre politikalarında geri adım atması ve AB’nin Doğa Restorasyon Planı’nı çiftçi protestoları nedeniyle ertelemesi bu politik çekincelerin somut örnekleri arasında yer alıyor.
Stark, “net sıfır” kavramının, bilimsel bir hedef olarak kalmasının fakat her programda bir rozet gibi kullanılmamasının daha uygun olacağını öne sürüyor. Bu bağlamda, ısı pompaları gibi düşük karbonlu teknolojilerin nasıl "halk düşmanı" olarak damgalanabildiğinden ve bu tür algıların teknolojik adaptasyonları nasıl zorlaştırdığından bahsediyor.
Bazen siz de Chris Stark gibi, net-sıfır kavramının gereksiz bir şekilde önünüze çıktığını düşünüyor musunuz?
KURUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Finans Kuruluşları, Şirketlerin Geçiş Planlarını Ne Kadar Anlıyor?
Yeşil finans konusunda analitik çalışmalar yapan Finansal Sistemleri Yeşillendirme Ağı (NGFS), geçtiğimiz hafta geçiş planları ile ilgili önemli bir çalışma yayımladı. Bilindiği üzere, şirketlerin geçiş planları, bu geçişi finanse eden finansal kurumlar için çok önemli olmasına rağmen arada ortak bir dil kurmak oldukça zor.
İşte NGFS bu raporla, finansal kurumların stratejileri ile finans dışı alanlarda faaliyet gösteren firmaların geçiş planları arasındaki önemli bağlantıları ele alıyor. Rapor, finansal kurumların iklim geçişini başarılı bir şekilde yönetebilmesinin, iş ortaklarının geçiş stratejilerinin sağlamlığına ve güvenilirliğine büyük ölçüde bağlı olduğunu vurguluyor.
NGFS'nin Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) ile işbirliği içinde yürüttüğü analiz, çeşitli finansal kuruluşlarla anketler ve yuvarlak masa toplantıları sonucunda elede edilen bulgulara dayanarak kaleme alınmış. Bu bulgulardan bazıları:
Finansal kurumların çoğu, kendi karbon azaltma taahhütlerini yerine getirmek için veri toplamaya odaklanıyor ve en sık toplanan veri tipi ise sera gazı emisyon miktarları. Ancak bu verileri risk yönetimini geliştirmek için kullanan kurumların oranı yalnızca yüzde elli civarında.
Finansal kurumların geçiş planı verilerini etkili bir şekilde kullanmalarını engelleyen en önemli sorunlar olarak veri erişilebilirliği, karşılaştırılabilirlik, tutarlılık ve ileriye dönük bilgilerin belirsiz olması göze çarpıyor.
NGFS’nin, finansal kurumlar ve şirketler arasındaki geçiş planı etkileşimini geliştirmek için birkaç da önerisi var:
Politika yapıcıların, finans dışı sektörlerdeki geçiş planları için standartlaştırılmış şablonlar konusunda daha belirleyici olması ve iklimle ilgili çeşitli yönleri kapsayacak şekilde genişletmesi gerekiyor.
Politika yapıcılar ve standart belirleyiciler, önemli verilere erişimi kolaylaştırmak amacıyla emisyon veri tabanları gibi kamuya açık platformların geliştirilmesini teşvik etmeli.
Finansal düzenleyiciler, standartların esnek ve orantılı uygulanmasını savunarak düzgün bir geçişe olanak tanımalıdır.
Raporun bu kısa değerlendirmesinden de anlaşılacağı gibi, finansal kurumların düşük karbonlu bir ekonomiye geçişte tek başlarına hareket edemeyecekleri gayet net bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bunun yerine, finans dışı firmaların geçiş planlarının kalitesi ve doğru uygulanması, finansal kurumların riskleri daha iyi yönetmelerine ve daha düzenli ve etkili bir geçişe destek vermelerine olanak tanıyacaktır.
Net-Sıfır Varlık Sahipleri İttifakı Dördüncü Hedef Belirleme Protokolü'nü Yayımladı
BM tarafından kurulan ve yatırım portföylerini 2050 yılına kadar net-sıfır kılacaklarını taahhüt eden kurumsal yatırımcılardan oluşan Net-Sıfır Varlık Sahipleri İttifakı (NZAOA), her yıl yayımladığı ilerleme raporunun dördüncüsünü yayımladı (indirme linki). Yaklaşık 9.5 trilyon dolarlık bir varlığı yöneten ve aralarında AXA, Allianz, Sompo, Groupama gibi dünyanın en büyük fonlarının da üye olduğu birliğin raporları, sürdürülebilir finans dünyasının nereye doğru gideceğini görmek açısından takip edilmeye değer.
İttifak üyelerinin iklim ara hedeflerini nasıl belirleyeceklerini düzenleyen protokol, üyelerini 2050 yılına kadar yatırım portföylerinde net sıfır sera gazı emisyonuna ulaştırmanın çerçevesini çiziyor. Dördüncü protokolde getirilen güncellemeleri özetleyecek olursak:
İttifaka üye olan 89 yatırımcının tamamının 2025-2030 dönemini kapsayan hedefler belirlemesi ve bu hedeflere dair yıllık ilerleme raporu yayımlamasına karar verildi. Bu hedefler için limit ise 2019 referans yılına kıyasla yüzde 40-60 azaltım olarak belirlendi.
Net-sıfır olması istenen varlık portföyüne; özel borç fonları, doğrudan sahip olunan özel borçlar, doğrudan sahip olunan gayrimenkul borç fonları ve konut ipotek kredileri de eklendi. Böylece protokol artık çoğu ana varlık sınıfını kapsamış oluyor.
Varlık sahiplerinin ülke düzeyindeki emisyon ölçümlerinin ötesine geçmesi ve devlet tahvili ihraç edenlerin iklim eylemlerini ve uyumunu değerlendirmesi faydalı bulunduğu için artık değerlendirmelerde Devletlerin İklimle İlgili Fırsat ve Risklerinin Değerlendirilmesi (ASCOR ) puan kartının kullanılmasına karar verildi.
Protokole göre, belgenin bu son hali “çekirdek belge” olarak kabul edildi. Yani, bundan sonra gelecek güncellemeler belgenin bu halini değiştirmeyecek ancak üzerine eklemelerde bulunabilecek.
Bahse konu ittifakın elinde bulundurduğu dönüşüm gücü dikkate alındığında, protokolde alınan kararların yansımalarının şirketlerimizi de en kısa sürede etkileyeceği açık. Özellikle sürdürülebilir finans alanında faaliyet gösteren okuyucularımızın protokolü yakından incelemeleri faydalı olacaktır.
Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) Yeni Standart Geliştirme Çalışmalarına Başladı
Bilindiği üzere, Ocak ayında yürürlüğe giren Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları, ISSB’nin kaleme aldığı IFRS 1 ve IFRS 2 standartlarının Türkçeye çevrilmesiyle oluşturulmuştu. Şirketlerin sürdürülebilirlik ve iklimle ilgili belirledikleri risk ve fırsatları finansal önemlilik prensibine göre raporlamalarını gerektiren bu çerçeveler, sektörlerle ilgili ve doğa bağlantılı bilgiler için kullanıcılarını halihazırda SASB ya da TNFD gibi kaynaklara yönlendiriyor.
Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, IFRS metinlerini kaleme alma sürecinden elde ettiği bilgilerle, biyoçeşitlilik, ekosistemler, ekosistem hizmetleri ve insan sermayesi ile ilgili risk ve fırsatların raporlanması üzerine yeni girişimlerde bulunacağını duyurdu.
Buna göre Kurul, başlatacağı bu yeni projelerde, daha önce benimsenen standartlara benzer bir yaklaşım izleyecek. Bu bağlamda, kurulun denetimi altındaki mevcut girişimlerden; Sürdürülebilirlik Muhasebesi Standartları (SASB) ve İklimle İlgili Finansal Bilgilendirme Görev Gücü’nün (CDSB) yönergeleri gibi kaynaklardan faydalanılacak. Ayrıca, Doğa ile İlgili Finansal Açıklamalar Görev Gücü’nün (TNFD) çalışmalarının ilgili kısımları da göz önünde bulundurulacak.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, şu an için IFRS S1 (aynı zamanda TSRS 1) kapsamında, sürdürülebilirlikle ilgili tüm önemli bilgilerin raporlanması gerekiyor ve şirketler, iklim dışındaki uygun bildirimlerde bulunmak için SASB Standartları gibi rehber kaynaklara başvuruda bulunuyor. ISSB’nin yürüteceği bu projeler, küresel sürdürülebilirlikle ilgili finansal raporlamaların temelini oluşturacak daha spesifik açıklamaları belirlemek amacıyla standart belirleme çalışmalarına zemin hazırlayacak.
Şirketler Doğa Bağlantılı Risklerle Nasıl Başa Çıkıyor?
Doğal çevre risklerini finansal operasyonlara yansıtmak son dönemde hayli önem kazanan ancak bir o kadar da belirsiz ve zor bir iş. Finans kuruluşlarının çevresel zorlukları finansal stratejilerine ve operasyonlarına nasıl entegre ettiğini belirlemek, bu kuruluşlar tarafından finanse edilen diğer şirketler için de hayat kurtarıcı bir rol oynayabilir.
Global Association for Risk Professionals (GARP) bu ihtiyaca cevap verebilmek için, finansal firmaların çevresel zorluklarla nasıl başa çıktığını ve bu durumun finansal strateji ve operasyonlarını nasıl etkilediğini inceleyen "Küresel Doğa Riski Yönetimi Anketi: Henüz Emekleme Aşamasında" başlıklı bir çalışma yayımladı.
Anket, finans sektöründe doğa riski yönetiminin henüz yeni gelişmekte olduğunu ve birçok firma için yeni bir alan olduğunu gösteriyor. Aşağıdaki bulgular da bu çıkarımı destekler nitelikte:
İncelenen firmaların neredeyse yarısı, doğa ile ilgili risk ve fırsatlar konusunda yönetim kurulu seviyesinde denetim sağlıyor. Kalan firmaların çoğu ise bu konuda çalışmalar yapmayı veya başlatmayı planlıyor.
Firmaların yaklaşık üçte ikisinde doğa ile ilgili risk değerlendirmesi ve yönetiminden üst yönetim sorumlu.
Doğa bağlantılı riskler birçok firma için nispeten yeni bir konu ve bu alandaki uzmanlık seviyeleri iklim bağlantılı risklerdekine göre çok daha düşük.
Firmaların sadece %25'i doğa ile ilgili risk ve fırsatları tespit etmiş durumda. Bu oran, 2019'daki ilk anketteki orana (%80) göre oldukça düşük.
Ankete katılan firmaların sadece %8'lik bir kısmı doğa ile bağlantılı özel ürünler geliştirmiş durumda.
Firmaların yaklaşık %35'i doğadaki bozulmaların nedenlerini belirlemek için bir önemlilik değerlendirmesi yapmış. %23'lük bir kesim ise değerlendirme çalışmalarına devam ediyor. Firmaların %17'si doğa ile ilgili riskleri değerlendirmek için metrik ve hedeflere başvuruyor.
Veri ve modelleme erişimine ulaşmak firmaların karşılaştığı en büyük kısa vadeli sorun olarak göze çarpıyor.
Firmaların yaklaşık %20'si, doğa ile ilgili risklerin organizasyon üzerindeki etkisini anlamak için senaryo analizlerini kullanıyor. Ancak, %50'si gelecekte bu tür analizleri yapmayı planlıyor.
Ocak ayında yürürlüğe giren Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları, Türk şirketlerinin iklim ve sürdürülebilirlikle bağlantılı olarak gördükleri risk ve fırsatların etkilerini finansal açıdan bildirmelerini istiyor. Bu açıdan şirketlerimizin de yukarıda bahsedilen bakış açısını bir an önce edinmeleri gerekmekte.
🗺AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI
Avrupa Birliği’nden Tüketici Haklarına Yeni Düzenleme: "Tamir Hakkı" Yasası Onaylandı
Avrupa Parlamentosu, tüketicilerin ürünleri tamir ettirme haklarını güçlendiren "Tamir Hakkı" direktifini geçtiğimiz hafta onayladı. Yeni yasa, tüketici ürünlerinin ömrünü uzatmak amacıyla tamir seçeneğini teşvik edici hükümler içeriyor ve üreticilerin tamir hizmetlerini makul bir süre ve maliyetle sunmalarını zorunlu kılıyor.
Yeni düzenlemeyle birlikte, üreticiler, garanti süresi dolduktan sonra bile, teknik olarak tamir edilebilen ev aletleri gibi yaygın tüketici ürünlerini tamir etmekle yükümlü olacaklar. Ayrıca, ürün tamir edilirken tüketicilere geçici cihaz sağlanması ya da tamir mümkün değilse yenisinin verilmesi söz konusu olacak.
Yasa, tamir sürecini kolaylaştırıcı bazı hükümler de içermekte. Buna göre, tüketicilere yönelik olarak; yerel tamir atölyelerini ve yenilenmiş ürün satıcılarını bulmak, tamir hizmetlerini değerlendirmek ve karşılaştırmak için tasarlanmış çevrimiçi bir platform kurulacak.
Eleştiriler
Diğer yandan düzenleme, kapsamının dar olduğu ve boşluklar barındırdığı gerekçesiyle çeşitli eleştirilere de maruz kaldı:
Yönerge, yalnızca mevcut AB onarılabilirlik gereksinimlerine zaten tabi olan belirli bir ürün grubunu kapsıyor. Eleştirmenler, bunun e-atık azaltma ve tüm elektronik ürünlerde daha geniş sürdürülebilirlik uygulamalarını teşvik etme etkisini sınırladığını savunuyor.
Yasa, yedek parça ve aletlerin bağımsız onarımcılara makul fiyatlarla sunulmasını zorunlu kılıyor. Ancak, yönerge "makul" fiyatın ne anlama geldiğine dair net bir tanım içermiyor, bu da gelecekteki yasal yorumlara alan bırakıyor.
AB üye devletleri, bu kuralları iki yıl içinde ulusal mevzuatlarına dahil etmek durumundalar. Bu yüzden düzenlemenin etkinliği her yerde aynı ölçüde olmayabilir.
Son dönemde üreticiler arasında iyice yaygınlaşan “planlı eskitme” uygulamaları, döngüsel ekonominin önündeki en büyük engellerden biri olarak görülüyordu. Umarız “Tamir Hakkı” düzenlemesi ve benzer düzenlemeler bu kontrolsüz üretim ve tüketimi bir nebze de olsa azaltır.
📰 BAŞKA NELER VAR?
Geçtiğimiz hafta gündeme dair basında yer alan ilgi çekici başlıklar:
🔎 GÖZÜNÜZDEN KAÇTIYSA
Gündemin yoğunluğuyla birlikte kaçırmış olabileceklerinizi sizin için derledik:
Bültende yer almasını istediğiniz konuları [email protected] üzerinden paylaşabilirsiniz.
Haftaya yine dolu dolu bir bültende buluşmak üzere. Hoşça kalın!